Gezi Davası İstinaf’ın beraat kararını bozmasının ardından bugün yeniden görülmeye başlanıyor. 16 kişinin “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla tekrar yargılanacağı duruşma İstanbul Çağlayan’daki 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
Duruşma öncesinde Taksim Dayanışması da “Gezi umuttur, umut yargılanamaz!” sloganıyla adliye önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Gezi Parkı Davası’nda Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Yiğit Aksakoğlu, Ali Hakan Altınay, Çiğdem Mater Utku, Tayfun Kahraman, Şerafettin Can Atalay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Mine Özerden hakkında verilen tahliye kararına İstanbul Cumhuriyet Savcısı Edip Şahiner tarafından itiraz edilmişti.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, Gezi Davası’nda sanıklar hakkında verilen beraat kararını kaldırmıştı.
Tutuksuz yargılanan Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay ile çok sayıda avukat, milletvekilleri ve uluslararası gözlemciler salonda yerini aldı. Osman Kavala duruşmaya cezaevinden SEGBİS ile katılıyor. Mübaşir aracılığıyla haber yollayan mahkeme başkanı, izleyicilerin salondan çıkmadan duruşmanın başlamayacağını duyurdu. Herkes olduğu yerde bekliyor.
Mahkeme heyeti yerini aldı. Başkan, bu şartlarda duruşmaya devam edilemeyeceğini, nispeten daha uygun hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Duruşmaya 10 dakika ara verildi.
Mahkeme heyeti tekrar salona döndü. Duruşma başlıyor. Mahkeme başkanı, istinaf mahkemesinin bozma kararını okudu. Tutuksuz sanıkları, Osman Kavala’yı ve avukatları dinleyeceğini söyledi.
Mahkeme başkanı, Mücella Yapıcı’ya bozma kararına karşı ne söyleyeceğini sordu. Yapıcı, “Bozma ilanını reddediyorum. Beraatimi talep ediyorum. Ben iki kere beraat etmiş, beraati kesinleşmiş biriyim. Bu kararın derhal geri alınmasını talep ediyorum” dedi.
ATALAY: DOSYADA BİR ŞEY BEKLENMEDEN BERAAT VERİLMELİ
Sanık olarak yargılanan Avukat Can Atalay’a bozma kararına karşı ne söyleyeceğini soruldu. Atalay şöyle konuştu:
“Ben bu karara uymak zorundayım” diye başladınız. Ama şunu anımsatmak isterim. Bozma sonrası serbestlik uyarınca bu dosyadan beraat kararı verilmesi gerektiği açık. Bozma kararına uymak zorunda olabilirsiniz ama bozma sonrası serbestlik ve uyma sonrası serbestlik ilkeleri gereğince beraat kararı vermeniz gerekir. Beraat kararı temyiz görmeden savcılık makamı temyiz etmeden kesinleşti. Yargıtay gökyüzünün altındaki her şeyi dosyadaymış gibi toplamaya çalışıyor. Tayfun Kahraman hakkında takipsizlik kararı var. Savcılık makamı “yeni delil buldum” diye kaldırmayı talep edebilir ama bunun hukukla alakasının olmayacağı açık. Bu dosyada bir şey beklenmeden beraat verilmeli. Biz gölgede kalıp yorganı başımıza çekip bize beraat verin demiyoruz.
Bizim müdafilerimiz istinafa giden 30. Ağır Ceza Mahkemesi kararını beğenmediler. Böyle beraat kararı olmaz diyerek istinafta böyle beraat olmaz dediler. Şahane bir istinaf dilekçesiyle “esasa girilerek beraat verilmeli” dediler. Bir önceki yargılamada beraat denene kadar hepimiz mahkumiyet bekliyorduk. Gerekçe yazılmadan mahkumiyet verebilirdi. Şu an Kavala gibi cezaevinde olabilirdik.
Türkiye’de hukuka ilişkin içtihat üretir Yargıtay. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ni Fethullahçılara kim emanet etti tartışmasını açmıyorum. Ama bizim dosyamızı açan o. Yargıtay 16. Ceza Dairesi de bunda kendisini ilgilendiren hiçbir şey yokmuş gibi, kendi dosyasında yine olmayan bir hususu çekip alıyor ve diyor ki “Burada örgüt var bu örgütün araştırılması gerekir”.
KAHRAMAN: DOSYADA HUKUKİ OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLECEK BİR İDDİA BULUNMUYOR
Bozma kararına karşı diyecekleri sorulan Tayfun Kahraman sözü aldı:
Daha önceki savunmamda da belirtildiği üzere, bu dosyada hiçbir şekilde hukuki olarak değerlendirilebilecek bir iddia bulunmamakta. Gezi Direnişi ve direnişe katılanların tümü bizim nezdimizde yargılanıyor. Türkiye’nin demokrasi tarihinin en temel şartlarından biri olan bu sürecin bizler nezdinde yargılanması kabul edilemez. Beraat kararında ısrarcı olmanızı bekliyoruz.
KAVALA: İNANDIRICILIĞINI KAYBETMİŞ BİR SENARYOYU CANLANDIRMA TEŞEBBÜSÜ
Bozma kararına karşı söyleyecekleri sorulan tutuklu sanık Osman Kavala:
Bozma kararının altında yatan gerekçe farklı davaların birleştirilmesininin önünü açmaktır. Hiçbir delile dayandırılmadan benim ve diğer sanıkların hükümeti devirmek için gizli bir yapılanma içinde olduğumuz iddia ediliyor. Eğer Çarşı ile birleştirilirse siyasi amaçlarla yapılan bu suçlama örneğinin çarpıcı öğesi ortaya çıkacaktır. Beraat kararının bozulması davaları birleştirmek amacındadır. Davaların birleştirilmesi, sekiz yıl önce algı için hazırlanmış ama mahkemelerin verdiği beraat kararıyla inandırıcılığını kaybetmiş bir senaryoyu canlandırma teşebbüsü olacaktır.
Ali Hakan Altınay’ın avukatı Tora Pekin: Sanıkların yararına delil toplanmaması istinafı asla ve asla rahatsız etmiyor. Ama şimdi “hükme esas alınmayan savcılık delillerinin değerlendirilmemesini” istiyor. Bu aşamada delil toplamak için süre talebimiz var.
AV. İLKİZ: NE HAKLA İLK DERECE MAHKEMİZDE TARTIŞIN DİYORSUNUZ?
Yapıcı, Kahraman ve Atalay’ın avukatı Fikret İlkiz:
Beraat kararına karşı bozma kararına direnme hakkınızı vermeyen bir hukuk içinde üçüncü ceza dairesi bu hakkın önüne geçmek için karar verdi. Gerekseydi, istinaf ceza dairesi duruşma açar, o dosyayı açar, Yargıtay’a gitmeden ya da yerel mahkemeye göndermeden önce değerlendirirdi. Siz ne hakla ilk derece mahkemenizde tartışın diyorsunuz? Size direnme hakkı vermeyen bir hukuk sistemi içinde biz ceza dairesi hakkında ne dersek diyelim. Size diyorlar ki “bütün dosyaları birleştirin”. Biz durduğumuz yerde duruyoruz, Osman Kavala da.
Mücella Yapıcı hakkında beraat kararı kesinleşti, buna itiraz etmediler. Ama öncesinde mahkeme iki kez iddianameyi iade etti. Üçüncü kez aynı isnatlarla bir sanığı yargılamış olacaksınız. Siz bizim müvekkillerimiz için yurt dışı yasağı koydunuz. Dava ilk açıldığında bizim hakkımızda tutuklama ya da adli kontrol tedbiri istenmemişti. Ama siz verdiniz.
Gezi davasının bugün içinde bulunduğu duruma bakarsanız birleştirilmelerle bir mahkumiyet kararı verilmesine ilişkin bir karar asla hukuki değildir. Gezi demeden siyasal demeç vermediğiniz bir durumda bu dava hukuk garabetidir, bir utançtır.
AV. SÖNMEZ: MÜVEKKİLİM, ÇEKMEDİĞİ BİR FİLMDEN DOLAYI YARGILANDI VE BERAAT ETTİ
Çiğdem Mater’in avukatı Hürrem Sönmez: Müvekkilim zaten çekmediği bir filmle ilgili olarak savcının hayalinde yarattığı bir filmden dolayı hükümeti devirmeye teşebbüsten yargılandı ve beraat etti. Savcının hayalindekini değil ama kendi hayalini gerçekleştirmek üzere yurt dışına çıktı, pandemi nedeniyle dönemedi.
Davaya 20 dakika ara verildi.
Aranın ardından duruşma avukatların savunmalarıyla devam ediyor:
İnanç Ekmekçi’nin avukatı Aynur Tuncel Yazgan: Müvekkilim operasyonun başladığı gece yani 16 Kasım 2018’de annesini kaybetti. Sonrasında yurt dışındaki babasının yanına gitti. Ardından eşi yurt dışında olduğu için çocuğuyla onun yanına gitti. Anayasa insanlara seyahat özgürlüğü hakkı veriyor. İnanç Hanım kaçmadı. Gelebilseydi beraat edecekti. Almanya’da işe girdi. Heyet değişince gıyabi tutuklama nedeniyle yakalama çıktı. İstinabenin uygulanmasını talep ediyoruz.
KAVALA’NIN AVUKATI BAYRAKTAR: BU DAVA ÇARŞI DAVASI, BİZİMLE İLGİLİ DEĞİL
Osman Kavala’nın avukatı Köksal Bayraktar, bozma kararı üzerine söz aldı: Bu dava, Çarşı Davası; bizimle ilgili değil ki. Çarşı Davası’nı bilmiyorum, kimler sanıktır bilmiyorum. İstinaf 3. Ceza Dairesi nasıl biliyor? Yargıtay dairesi nasıl biliyor? Yargının tarafsızlığından ve bağımsızlığından bahsediyoruz. Gerçekten İstinaf Mahkemesi bağımsız ve tarafsız mı? Beraat kararı alınmış, diyor ki Çarşı’yla bunu karşılaştırın. O zaman ben kendimi savunamayacak durumdayım. Birleştirme kararı hukuka aykırı bir karardır. Çarşı davasını buraya getirirseniz, 35 sanık var orada. Bu kadar yoğun bir mesainin içine bir de o davayı getireceksiniz. Bir zamanlar DEV-YOL ve DEV-GENÇ davaları vardı. Yıllarca sürdü. Onlar bile sıkıyönetim döneminde tutuksuz yargılandılar. Ama benim müvekkilim tutuklu.
Duruşma savcısı, Çarşı Davası dosyasının incelenmesini ve Kavala’nın tutukluluk durumunun devamına karar verilmesini talep etti.
‘ALEYHİME HİÇBİR DELİL OLMAMASINA RAĞMEN CEZAEVİNDE TUTULMAM GEREKLİ GÖRÜLDÜ’
Osman Kavala tekrar söz aldı: Davaların birleştirilmesiyle, Gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik bir komplo olduğu senaryosu temelinde 3,5 yıl önce başlayan yargı süreci yeni bir aşamaya girecek. Daha önce hatırlattığım gibi Gezi iddianamesi senaryosunun telifi FETÖ üyeliğinden yargılanan Emniyet ve Yargı mensuplarına ait. İddianamenin ekinde bulunan 14 ve 15 Haziran 2013 tarihli yazılardan görüleceği gibi, Gezi olaylarının benim baş aktörlerinden olduğum bir komplo olduğu kurgusu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nda üretilmiş. Adalet dışı gerekçelerle gerçekleştirilen ve adaleti yanıltmak amacıyla kullanılan hukuksuz dinlemeleri yapanlar da aynı ekip.
Gezi protestolarının bir komplo olduğu kurgusu iktidarca benimsendiği ve siyaseten kullanıldığı için, bu anlatıya ters düşen beraat kararlarının bozulması benim için şaşırtıcı olmadı. Gene bu anlatı gereği, bir komplo olarak Gezi protestolarını planladığım, yönettiğim ve finanse ettiğim algısının canlı tutulması için; aleyhime hiçbir delil olmamasına rağmen Gezi davasından beraat etmiş olmama rağmen, AİHM’nin tutuklanmamın hak ihlali olduğuna hükmetmesi ve derhal serbest bırakılmamı talep etmesine rağmen, cezaevinde tutulmam gerekli görüldü.
‘BAYRAK YARIŞI GİBİ’
Suçlamalar değişiyor, bayrak yarışlarında bayrağın elden ele geçmesi gibi farklı yargıçlar ve mahkemeler yere düşürmeden tutukluluğumu birbirlerine geçiriyorlar. AİHM kararının etrafından dolanmak için icat edilmiş olduğu aleni hale gelmiş olan casusluk suçlamasıyla ilgili hiçbir bulgu olmadığını iddianameyi hazırlayan savcı da biliyor, hatta itiraf ediyor. Bir taraftan bu durumu, casusluk faaliyetlerinin çok gizli yürütülmüş olmasıyla açıklıyor. Aynen Arthur Miller’ın McCarthy döneminde kaleme aldığı “Cadı Kazanı” adlı oyunda, savcının doğası gereği görülemeyecek bir faaliyet olduğundan cadılık suçlaması için delil ve tanık aranmasına gerek olmadığını söylemesi gibi. Diğer taraftan da, sivil toplum kuruluşlarının casusluk için kullanıldığına dair demokrasi karşıtı bir komplo teorisine başvurarak, sözlük anlamından farklı bir casusluk suçu kavramı geliştiriyor.
İddianamedeki casusluk tanımı, yasalarımızdakinden oldukça farklı. Muğlaklığı ve keyfi uygulamalara müsait olması bakımından Almanya’da Nazi döneminde casusluk suçlamaları için kullanılan “Landesverrat”, yani devlete ihanet kavramını hatırlatıyor. O dönem Almanya’sında halkın vicdanına uygun biçimde hareket etmediği için cezalandırılması düşünülen kişinin eylemi yasalardaki suç tanımına girmiyor ise yargıcın görevi en kullanışlı yasayı seçerek o kişiyi cezalandırmaktı.
Siyaset yargı sürecinin her aşamasında etkiliydi, halkın vicdanının ne olması gerektiğini belirlemekte, hatalı bulduğu mahkeme kararlarını düzeltmekteydi. Örneğin Nazi rejimini eleştiren rahip Martin Niemöller’in beraat kararı siyaset tarafından sakıncalı bulunduğundan, kendisi savaş bitene kadar toplama kampında tutulmuştu. 1947 yılında yürütülmüş olan Nazi dönemi yargıç ve savcılarının yargılandığı Adalet Davası’nda “suikastçının hançeri, yargı görevlisinin cübbesi altında gizlenmişti” değerlendirilmesi yapılmıştı.
AİHM’nin tespit ettiği gibi yetkiyi kötüye kullanarak kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmak ve bu davranışı devam ettirebilmek için yasaların dışına çıkarak adaleti yanıltmak da, yukarıdaki değerlendirmeyi düşündürmektedir. Bu eyleme son vermenizi ümit ediyorum.
Sanıkların ve avukatlarının beyanları tamamlandı. Duruşmaya en az yarım saatlik bir karar arası verildi.
***
Aranın ardından mahkeme heyeti kararını açıkladı. Buna göre, Osman Kavala’nın oy çokluğuyla tutukluluk halinin devamına karar verildi. Başkan, karara muhalefet şerhi koyduğunu açıkladı. Hakkında yakalama kararı bulunan sanıklar hakkındaki bu kararın devamına hükmedildi. Çarşı Davası dosyasının mahkemesinden istenmesine karar verildi. Bir sonraki duruşma 6 Ağustos’ta yapılacak.