Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamalarının ardından tartışmalar devam ederken, Peker’in suçlamalarının odağında yer alan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, HaberTürk canlı yayında Merdan Yanardağ, İsmail Saymaz, Veysi Ateş ve Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladı.
Muhalif gazetecilerin olduğu programda yeterince soru sorulamaması ve programın akışının beğenilmemesi üzerine özelikle Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ve Sözcü Gazetesi yazarı İsmail Saymaz sosyal medyanın gündemine oturdular.
İngiltere’de yaşayan ve Türkiye’yi yakından takip eden Gazeteci ve Yazar Akın Olgun ile pazartesi akşamı ekranlara gelen Açık ve Net Özel programını konuştuk.
AKP’li bir Bakan’ın muhalif gazetecilerin karşısına çıkmasını değerlendiren Gazeteci Akın Olgun, programın izleyen yurttaşları ve kendisini tatmin etmediğini söylüyor.
“Program izleyenleri tatmin etmedi”
Olgun, Bildiğiniz gibi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, daha önce hakkındaki iddialarla ilgili konuşmak için TRT Haber’e çıkmış ve daha sonra HaberTürk’e çıktığı programda yaptığı gibi, hem icraatlarını doya doya anlatmış, hem de tek başına tüm programı “mekan” sahibi gibi idare etmişti lakin kendisinin çalıp, kendisinin oynadığı görüntüsü veren bu program, izleyenleri tatmin etmediği gibi, özellikle sosyal medyada, deyim yerindeyse alay konusu olmuştu.
Tam bu noktada, hem gücünü, hem cesaretini kamuoyunun tanıdığı ve “cevval” olarak anılan (ki bu tanım Merdan Yanardağ ve İsmail Saymaz’ı işaret ediyor) gazetecilerin karşısında gösterme ihtiyacı duymuş, taktik olarak bir meydan okuma diye düşünebileceğimiz “yeni” bir hamle ile karşımıza çıkmıştır.” ifadelerini kullanıyor.
Sedat Peker’in videolarına ve iktidar içi kavgaların altını çizen Olgun, “Hakkındaki iddiaların genişliği de , bir suç örgütü lideri olarak tanımladığı Sedat Peker’in ortaya attıkları da yenilir yutulur şeyler değil. Yüzbinlerce insanı kendi hazırladığı videoların başına diken Sedat Peker, üstünden atlanabilecek bir figür olmadığını da bize gösterdi. Üstünden atlanılamayacak iddialarının temelinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu vardı. İktidar içi kavganın ne kadar derin olduğunu açık etmesi ve bu kavganın içindeki kliklerin pozisyonunu, siyaset okuması yapan herkes açısından görünür kıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Suçlanan değil hesap soran, sadece bir siyasetçi değil aktör olan, liderlik vasıfları ile geleceğin siyasetinde belirleyici role sahip bir güç olduğunu hissettirmeliydi. Bu onun siyasette kalma ve var olma biletiydi. Bu bileti sağlayacak olan ise, kendisinin meydan okumasına uygun isimlerden seçilmiş gazetecilerin karşısına çıkmaktı. Risk aldı ve daha en baştan ipleri elinde tutarak, zaferini ilan edeceği son ana kadar o ipi hiç gevşetmedi.” değerlendirmesini yapıyor.
“Gazetecilik açısından acı bir tablo”
Programdaki gazetecilerin performansını değerlendiren Olgun, “İzleyicilerden gelen ve sosyal medyaya yansıyan tepkilerden de anlaşılabileceği gibi ortaya çıkan tablo, gazetecilik açısından da aslında nasıl çaresiz bir halin içine düştüğümüzü de gösteriyor.
Genel olarak, kimin karşısına çıkarsanız çıkın, eğer onun karşısında dilinizi, düşüncelerinizi, sorularınızı engelleyecek bir vukaatınız yoksa, yani elinizi kolunuzu bağlayan bir bağımlılık ilişkiniz yoksa, mesleğinizin gerekliliğini yerine getirecek bir özgüven ile işinizi en doğru şekilde yapmak dışında bir kaygınız olmaz.
Muhalif kimlikleri ile bilinen iki arkadaşın, bu tür kaygılarının olmadığından hareketle, hem Soylu’yu, hem Türkiye siyasetini yakından takip eden, bilinen iki isim olduklarını kabul ederek meseleye bakarsak, gazetecilik açısından acı bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz.” ifadesini kullandı.
“Gazetecilik üzerinden “ahkam” buyurmak bence doğru değil”
Program bitiminde Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın paylaşımına değinen Olgun, Merdan Yanrdağ’ın durumu özetlediğini ifade etti.
Olgun Şöyle devam etti: “Merdan Yanardağ program sonrası Twitter hesabı üzerinden “HaberTürk’ten çıktık. Programın yönetimi ve kurgusu kötüydü. Sorularımı imkan ısrarla sordum. Ancak, Soylu genellikle yanıt vermedi. Başka alanlara kaydı. Sorularımız bakidir. Böyle yapacağı ihtimal dahilindeydi. Göze aldık…” diyerek aslında biraz da bu durumu tarif etmiş oldu.
Kimseye gazetecilik üzerinden “ahkam” buyurmak bence doğru değil. Çünkü, bir bütün olarak çok uzun zamandır içine düşürüldüğümüz durumun bir yansıması bu. Kuşatma altına alınan ilk alan gazetecilik oldu ve adım adım bu alan, karşıtlığın hegemonyasına sürüklenerek, hapsedildi.” değerlendirmesinde bulundu.
“Gazetecilik ölmedi, kimliksizleştirildi”
Olgun, gazetecilik mesleğinin iktidarın ilk hedefi olduğunu ve içinin boşaltılmaya çalıştığının altını çiziyor ve şöyle devam ediyor: Gazetecilik ölmedi, tam tersine içi boşaltılarak kimliksizleştirildi. Buna ayak direyen ve mesleğinin hakkını, ağır bedellerle ayakta tutmaya çalışanlar ise inatla ilkelerini korumaya çalışıyorlar. Hem iktidara karşı ve maalesef hem de kendi meslektaşlarına karşı.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Huzur” adlı romanındaki “Yaşamak, başkaları tarafından muhasara altına alınmak, yavaş yavaş boğulmaktı” cümlesi gibi tüm bu yaşadıklarımızın özeti.
İngiltere’de yaşayan ve Türkiye gündemini yakından takip eden Olgun İçeriden ya da dışarıdan izlemenin bir farkı olmadığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: Bu mesleğin içinden gelen, gazeteciliği hakkı ile ortaya koyan çok değerli arkadaşlarımız var ve eminim onlar çok daha doğru ve anlamlı bir zemine oturtacaklardır çıkan sonucu. Belki de kıymetli bir tartışmanın başlangıcı olacaktır yaşadığımız durum.
Soylu daha önce TRT Haber’e çıktı ve tutarlı gözükmek için o programda ne söylüyorsa, Haber Türk’te de aynı şeyleri söyleyecek ama daha aktif bir pozisyon alacaktı.
Gazeteci arkadaşlarımız bunu bilecek bir deneyime sahipler. Sahip oldukları deneyimleri ile ortaya çıkan tablo arasında bir uçurum oluştu. Daha baştan tüm ipleri elinde tutan, soran, sorgulayan, klasik deyimle karşısındaki gazetecilere söylediklerini onaylatan bir pozisyona oturdu Süleyman Soylu. Zaferini ilan edeceği son ana kadar ipi de asla gevşetmedi. 3 saatin her anını kendi denetiminde götürdü. Demagojinin tüm hünerini ortaya serdi ve evet tüm bunlar gazeteci arkadaşlarımızın gözü önünde oldu. İnisiyatifi Soylu’ya bırakarak, gazeteciliklerini Soylu için kullanışlı hale getirmiş oldular maalesef.”diyor.
İçişleri Bakanı’nın BBC Türkçe için “Sürdürülebilir dezenformasyon var. BBC Türkçe dezenformasyon kanalıdır, hem ekonomik hem siyasi dezenformasyon kanalıdır.” sözlerini değerlendiren Olgun, “Gazeteciler üzerinden, gazeteciliği hedefe koymasına karşı dahi bir refleks geliştirmediler.”
Olgun, “Bence en önemlisi, karşılarında güvenlik bürokrasisinin gücünü elinde bulunduran ve devleti temsil eden bir otoritenin olduğu ve bu nedenle sınırları ve veya çizmeyi aşmamak güdüsüne “teslim” olunduğudur.” diyor.
Programda Gazeteciler açısından bir soru tekniği ve yönteminin olmadığını söyleyen Olgun, şöyle devam ediyor: Maalesef gazeteci arkadaşlar Süleyman Soylu’ya, tüm iddiaları savurarak, siyasete daha güçlü dönmesinin biletini vermiş oldular ve en acısı hakikatin bir yerlerde can çekişmesi idi.” değerlendirmesinde bulunuyor.